Bir Öğrencinin Gözünden İspanya

30/05/2022


Kültür Şoku mu?

Ben Tam Bir İspanyol’um!

Bir Öğrencinin Gözünden İspanya

Okulun kantininden içeri girdiğimde, birden duvardaki Erasmus Sınavı ilanı çarptı gözüme. “Evet” dedim, hazırlan Sera, Avrupa’ya gidiyorsun!

Daha bölümün anlaşması olup olmadığını bilmeden “İspanya olmalı” dedim. İspanyayı yaşamalı, görmeli ve tanımalıydım. Sınavlar, tercihler derken kimseye söyleyemedim kazandığımı duyduğumda. Beklediğimden de hızlı geçmişti bürokratik işlemler. Hedefi tam 12’den vurmuştum. Günler sonra havaalanında beklerken mutluluğum gitgide artıyordu.

Birkaç saat içinde Barcelona’ya inmiştik. Etrafımda konuşulan tek bir kelimeyi dahi anlamıyor ve mutluluğum yerini hüsrana bırakıyordu. İngilizce’nin dünya dili olarak bilindiği bir dünyada değil de, sanki bambaşka bir alemdeydim. Çevremdeki kimse İngilizce bilmiyor, bilse de konuşmuyordu. Karşıma çıkan her insanı denedikten sonra en sonunda yapmam gerekenin trene binip 11 saat yol gitmek, sonrasında bir otobüs bulup kendimi yaşayacağım şehre atmak olduğunu öğrendim. Okula vardığımda yorgunluktan ölmek üzereydim. Bir kafeye girip su istedim. Ama yine aynı şey oldu. Kimse suyun ne demek olduğunu dahi anlamamıştı. Sözlükten telaffuz etmeye çalıştığımda ise İspanyolca’nın yazıldığı gibi okunmadığının farkına vardım. Yaşadığım hayal kırıklığı İspanyolca öğrenme azmimi tamamıyla körüklemişti. Her şeyi İngilizce ile halledebilirim diye düşünmüştüm ki bu tam bir yanılgıydı!

Eve girdiğimde karşılaştığım kıvırcık saçlı, devamlı gülen Yunan’lı, İspanya’daki ilk arkadaşım oldu. Biraz daha soğuk ve mesafeli diğer kızlar ise Almandı. Ev hayatına alışmam hiç uzun sürmedi. İlk gittiğim akşamki uzun sohbetimizin ardından ertesi gün Yunan’lı arkadaşım ile birlikte çevreyi keşfetmeye başladık.

Üniversite’nin Erasmus Ofisi’nde çalışmaya başladım. Aslında İspanyolcam olmadan çalışabileceğim tek yer burasıydı! Günlük ders ayarlamalarımı yaptıktan sonra burada çalışmak hem zamanımı iyi değerlendirmemi sağlıyor hem de dilimi ilerletmem için oldukça iyi bir fırsat oluyordu. Kendimi gitgide daha iyi hissetmeye başladım ve bu da azalan özgüvenimi yerine getirmeye başladı.

Mecburiyetler yüzünden geçtiğim 2. evim sanırım İspanya’da yaşadığım en kötü tecrübemdi. Çinli ev arkadaşlarımla 3. haftanın sonunda her şey dayanılmaz olmaya başlamıştı. Dayanamayıp tekrar yeni bir oda buldum. Bu sefer ev arkadaşlarım İspanyol’du. Türklerden hiçbir farkları yoktu. Yemek pişirmeleri, ikramları, sıcaklıkları, hasta olduğumda başımda duruşları, yardım etmeleri vs... İspanya’daki en büyük şansım oldular. Çünkü beni 1 ay içinde konuşturmaya başlamışlardı.

Böylece odaya kapanma sendromumu yenip, sosyalleşmeye başlamıştım. Dışarıya her çıktığımda daha da iyi konuşuyor, okulda insanlarla iletişim kurabiliyordum. Yeni yeni şehirler görüp, danslarını öğrenip, yemeklerini yiyip, sokaklarında dolaşmak beni sanki onlardan biri yapıyordu. Festivallere katılıp, okulda derse dahi girmesem havasını solumak şimdi bile o günlere özlemle bakmama neden oluyor.

“Su’dan ucuz” deyiminin gerçek olduğu uçak biletleri ile Avrupa’yı dolaşıp insanların övgüyle bahsettiği müzeleri, sokakları, sergileri, binaları, köprüleri gezip gördüm. Kendi ülkemde gördüğüm eksilerle artıları özümseyip, geleceğe dair yapacağım planlarımı ve amaçlarımı bu doğrultular çerçevesinde yönlendirmeye başladım.

1001 milletten, 1001 türlü insan tanıyıp, çok güzel dostluklar kurdum. Avrupa başta olmak üzere, dünyanın hemen hemen her şehrinde hepimizin bir evi, bir kardeşi, bir ailesi var artık. Hayata dair eğlenceli anılarımı biriktirdiğim bu fırsatı, kendi emeklerimle yaratmamın verdiği gururu halen hissediyorum.

Beni “Ben” yapan bu deneyimimin her anını özlemle hatırlıyorum. Bu muhteşem yurtdışı tecrübemden çıkardığım en büyük sonuç ise hayallerinin peşinden koşup, cesur adımlar atmaktan asla çekinmemek gerektiği. İnsanın isteyip de başaramayacağı hiçbir şey yok çünkü. Hayallerimiz sandığımız kadar uzağımızda değil!..

 

Yazı: Sera Sandra Ölmezoğlu (2011)

 

Diğer Yazılar